Holmes tam bunları söylerken kapı açıldı ve içeriye genç bir kadın girdi. Sade ama zarif giyinmişti, bir yağmurkuşu yumurtası kadar çilli yüzünde parlak ve hareketli bir ifade vardı; çevik davranışlarıyla, hayatta kendi işini kendi yapmış bir kadın görüntüsü çiziyordu.
“Sizi rahatsız ettiğim için kusuruma bakmayın,” dedi kadın, dostum onu karşılamak için ayağa kalktığında, “Başımdan hayli garip bir olay geçti ve akıl danışabileceğim ne bir akrabam ne de bir dostum olmadığı için sizden yardım istemeye geldim.”
“Lütfen oturun Bayan Hunter. Size yardımım dokunabilirse ne mutlu bana.”
Holmes’un, bu yeni ziyaretçinin tavrından ve konuşmasından çok etkilendiğini apaçık görebiliyordum. Önce o sorgulayıcı bakışlarıyla kadını baştan aşağı süzdü, sonra da gözlerini kısıp parmak uçlarını birleştirerek kendini topladı ve kadının hikâyesini dinlemeye koyuldu.